Dinî ahlak anlayışında bilgi kaynakları olarak akıl ve duyuların yanı sıra ilahî hitabın verileri de dikkate alınır. Bir ahlaki yargının (iyikötü), dinsel yargılardan (sevap-günah) farkı, kaynak itibarıyladır. Diğer bir ifadeyle, “iyi ve kötü”, Allah’ın emirleri merkeze alınarak yorumlanır. Fakat bunu söylemek, iyi ve kötü olanın tanımlanmasında sorun olmadığı anlamına gelmez. Düşünce tarihinin ilk dönemlerinden bu yana tartışılan klasik sorunlardan birisi, “Bir şey, Tanrı istediği için mi iyidir; yoksa bir şey bizatihi iyi olduğu için mi Tanrı tarafından iyi diye nitelendirilmiştir?” sorusu çerçevesinde şekillenmiştir.
Bu soruya verilecek cevap önemlidir; çünkü ahlak ilkelerine sahip olmak farklı; bu ilkelerle somut olaylar arasındaki ilişkiyi görmek farklıdır. Ayrıca vahyi merkeze almak, diğer bilgi ve tarihsel kaynakları yok saymak anlamına gelmez. Bu noktada, klasik İslam kaynaklarında bilgi kaynakları olan bilgi, duyular ve haber-i mütevâtirin sayıldığını hatırlamak gerekir.
İnsanı olgunlaştırmak, yüceltmek, onu yüce bir gayeye yöneltmek için peygamberler aracılığıyla gönderilen vahiylerle insana teorik ilkeler verilerek önce zihni, sonra da bedeni eğitilir. Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar temelde verilen teorik/itikadi ilkeler aynıdır; bu nedenle bu iki peygamber arasında gönderilen bütün dinlerin ortak ismi İslam’dır. Bütün ilahî mesajlar, ahlaklı davranışın nasıl olacağına dairdir.
