Allah’ın varlığına dair sunulan delilleri incelemeden önce, “akli ve naklî bilgi” şeklindeki ayırımın bizatihi bilginin değil, değerlendirmede kolaylık göstermesi açısından bilginin kaynaklarına dair kategorik bir tasnif olduğunu belirtmek gerekir. Zira “naklî delil” olarak sunulanların temelde akli olmadığını söylemek, Kur’an’ın nüzul sürecini, bireysel ve toplumsal olayların, olguların birçok vahyin iniş sebebini (esbâb-ı nüzûl) oluşturduğunu göz ardı etmek anlamına gelir. Bunun yanı sıra beş duyu ve akılla elde edilen (beşerî) bilgiler rasyoneldir, aklidir. Vahyî bilgi ise, tamamen gayriaklidir (irrasyonel) şeklindeki ayırım tutarlı değildir; çünkü irrasyonel, akıl dışı olana (absürt) değil de, akıl ötesi, beşerî bilgi yetilerinin ulaşamadığı, (metafizik) bilgi alanlarına tekabül eder.
Bu alanları, vahyî bilgi anlaşılır (makul) kılar. Örneğin melekler ve ahirete dair bilgilerimiz beş duyu ve akılla elde edilemez; ama doğruluğundan emin olduğumuz vahiy, bunlara dair bilgiler verir ve anlamamız için makulleştirir. Bu nedenle tevhid anlayışını temellendirirken, İslami bir bilgi tasavvuru geliştirmeye dikkat etmeliyiz. Gerek ilahî bilgiler topluluğu olan Kur’an-ı Kerim, gerekse dış dünyayla ilgili incelemelerin beş duyu ve akıl yetisinin yanı sıra sağduyu, sezgi, müdrike ve kalbin de işlevsel olduğu zekâ gibi yetilerle yapıldığını unutmamalıyız.
Bu tespitlerden sonra, Allah’ın varlığına dair akli delilleri gözlem yöntemiyle elde edebiliriz. Dış dünyadan, yani evrenden hareket edildiği için kozmolojik (evrenbilimsel) ya da hudus (oluş), gözlem (evren üzerine düşünme) delili; imkân, gaye ve nizam delilleri bu bağlamda ele alınabilir. Ayrıca salt akli düşünceyle elde edilen metafizik delil olarak mükemmel varlık delili; insan tabiatından çıkarılan, tarihin her döneminde her kültürün ve milletin bir dini ve bu dinin ilkeleri çerçevesinde düzenlenmeye çalışılan bir yaşantısı olmasından hareketle ahlak ve vicdan/sağduyu delilleri de vardır. Bu delillerden bazılarını ana hatlarıyla vermenin yeterli olacağı kanaatindeyiz.
1. Hudus/Oluş Delili: Sonradan meydana gelmeyi anlatır. Evrenin ve evrendeki var olan her şeyin yaratılmış kabulünden hareketle, bir yaratıcısı olması gerektiğini, bunun da Allah olduğunu belirtir. Var olan şeyin bir nedeni, bu nedenin de bir nedeni, yani onu var edeni olmalıdır.
Bu neden-etki silsilesi sonsuza kadar gidemeyeceğine göre, varlığı zorunlu ve bir olan Yaratıcı’nın kabullenilmesi şarttır.
2. Mükemmel Varlık Delili: Zihnimizde bütün sıfatlara sahip mükemmel bir varlık düşünebiliriz. Bütün üstün (kemal) sıfatlara sahip olan bir varlığın zihin dışında da olması gerekir. O hâlde Allah’tan ibaret olan mükemmel bir varlık mevcuttur. Buna varlık bilimsel delil de denmekte olup, mükemmel/yetkin tüm özellikleri taşıyan “Bir Varlık” fikrinin bizzat kendisi, Allah’ın var olduğunu içerir. Zira her açıdan daha az mükemmel olan bir varlık, kendisinden daha mükemmel olan bir varlığı hatırlatır. Daha az mükemmelden daha çok mükemmele doğru gidilen süreç, zorunlu olan en mükemmel varlık, yani Allah ile son bulur.
3. Ahlak Delili: Toplumsal huzur ve mutluluğumuz için nefislerimize zor gelecek bazı zorlayıcı emir ve yasaklar topluluğuna ahlak ilkeleri denir. İnsan, ahlaklılık ve mutluluk arasında bir uyum sağlayarak yaşamasının mükâfatını bulmalıdır. Bunu da ancak Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar bütün peygamberlerine genel ahlaki ilkeler gönderen Allah verebilir.
