Bir Metodoloji Olarak Tevhid

Dünyayı ahiretin bir tarlası olarak gören tevhid anlayışı, yukarıda yapılan tespitler ışığında, bir düşünce biçimi ve bir metodoloji olarak ortaya çıkmaktadır. Tarihin, hayatın ve bilginin birliğini bu çerçevede iddia etmek, madde-mânâ, dünya-ahiret, akıl-vahiy gibi ayırımların kategorik olduğunun bilincinde olmak demektir. Mevcut ırki, siyasi ve bölgesel farklılıkların kategorik ayırımlar olduğunu, bunların aykırılığa dönüştürülmemesi, tevhidin/birliğin barışçıl bir şekilde sağlanması gerekmektedir. Zira Allah dileseydi, bütün insanları tek bir ümmet yapardı, oysa her birisine bir yol ve yöntem (şiraten ve minhacen) vermiştir.
İnsanların farklı dillerde, ırklarda, renklerde yaratılmasının sebebi, nasıl davranacaklarını, kimlerin iyi işler yapmada yarışacağını test etmek istemiştir (Mâ’ide, 5/48; Mülk, 67/2). Bu “deneme ve imtihan”ın bilincinde olan mümin kişi, diğer insanlarla da tanışmak, bilişmek ve dünyayı yaşanabilir kılmak için çalışacaktır. Bu imtihanı vermek; tarihin, hayatın ve bilginin birliği/tevhidi; varoluş açısından beşeriyetin bir olduğunu gösterir Bu nedenle olsa gerek, Allah’ın varlığı ve birliğine iman ve gereğince amel etmek şeklindeki esasların her ümmete bir uyarıcı gönderilerek (Fâtır, 35/24) açıklanmasının amacı temelde şudur: “İnsanlara, dünya ve ahiret hayatlarında mükemmelliğe ve olgunluğa erişmeleri için ihtiyaç duydukları genel ilkeleri sağlamak.” Bu amaç, tevhidin bir diğer ifadesinin “ilahî risaletlerin birliği” olduğunu göstermektedir.