Tevhid, Allah’ın varlığına, birliğine, O’ndan başka ilah olmadığı- na, eşi ve benzeri bulunmadığına inanmaktır. Biricik ve nihai ilahî “hakikat”in Allah olduğuna, Hz. Muhammed’in O’nun son elçisi olduğuna şahadet etmektir. Bu nedenle tevhid bilincine sahip olmak; Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar, farklı zaman ve mekânlarda, farklı toplumlara, hayatlarını düzenlemeleri için farklı dillerde belirli kurallar gönderildiğini bilmek ve onaylamak demektir. İtikad (iman) veya başka bir ifadeyle inanç esaslarının en özlü ifadesi, bu bağlamda, tevhid, nübüvvet ve mead olup, açılımı, Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, kitaplarına, ahirete ve kadere imandır.
Bu onayın gereği olarak tevhidin içeriğinde, bütün bir kültür, bütün bir medeniyet veya bütün bir tarihin bir cümlede özetlenmesi vardır. Nitekim Allah, Hz. Muhammed’e vahyettiği hususları, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa ve Hz. İsa’ya da indirdiğini belirtmiş. “Din”i dosdoğru tutup ayrılığa düşmememizi istemiştir (Şûrâ, 42/13). “Özet”ten kasıt budur; yani temelde bütün peygamberlere aynı teorik/iman ilkelerin gönderildiğine inanmak ve tanıklık etmektir. Bu, “hakikat”in “bir” ve “evrensel” olmasının somut göstergesidir.
