Dua İhtiyacı

Dua kelimesi, psikolojik olarak dinî yönelişi ifade etmek bakımından gerçekten uygun bir mânâ taşımaktadır. Hz. Peygamber’in duayı ibadetin aslı, özü olarak tarif ederken, bundan duanın dinî davranışları harekete getiren fıtri istek ve meyli kastettiğini söylemek yanlış olmayacaktır. İnsanda dinî yönelişin fıtri olduğu inancı bazı naslara dayandırılmaktadır. Merkezde Allah’ın bulunduğu dinî hayat görüşünde bütün yaratıklar O’nun çevresinde, O’na doğru bir yöneliş içinde bulunmaktadır.

Birçok ayette canlı ve cansız bütün varlıkların Allah’ı tesbih ettiği belirtilmiştir: “Yedi gök, yer ve bunlarda bulunanlar O’nu tesbih eder. O’nu överek yüceltmeyen hiçbir şey yoktur; fakat siz onların tesbihlerini anlamazsınız” (İsrâ’, 17/44; benzer ayetler için bkz. Ra’d, 13/13; Hadîd, 57/1; Haşr, 59/1; Sâf, 61/1; Cum’a, 62/1; Teğâbün, 64/1). Zâriyât suresinde insanın yaratılma sebebinin veya esas görevinin kulluk olduğu belirtilmiştir (51/56). Bu ayeti insanın Allah’a bir görev olarak ibadet etmesi gerektiği şeklinde anlamanın yanı sıra, insanın özü itibarıyla yaratıcısına, esas kaynağına doğru bir çekiliş, sığınma, irtibat ve tanıma arayışıyla yaratıldığı şeklinde yorumlamak da mümkündür (bkz. A’râf, 7/172-173).
Hz. Peygamber, insanın sosyal çevrenin bozucu etkilerinden korunup, Allah’ın yaratılışta verdiği doğal yönelişe uymasının tavsiye edildiği ayetin (Rûm, 30/30) izahında bariz bir şekilde yaratılışta getirilen bu dinî istidat ve yönelişle sonradan bunun sosyal çevre tarafından şekillenmesi
olayını birbirinden ayırmıştır.(Buhârî, “Kader”, 3; Müslim, “Kader”, 22, 23, 24.)
Kur’an-ı Kerim’de insanın çaresizlik içinde ve zor şartlarda duaya başvurma şeklindeki genel psikolojik mekanizması üzerinde ısrarla durulmuştur. Bazı ayetlerde dinî yöneliş veya duanın genellikle belirgin veya zayıf hâle geldiği durumlar açıklanırken aynı zamanda bu yönelişin insan tabiatında fıtri ve külli bir motif olarak bulunduğu ortaya konmaktadır.

Ayetlerin ifadesiyle insan bir tehlike ve sıkıntıya düşünce, bütün samimiyetiyle Allah’a yönelir, yatarken, otururken, ayakta dururken, bıkmadan usanmadan dua edip iyilik ve başarı ister (Yûnus, 10/12; İsrâ’,
17/11; Rûm, 30/33; Lokmân, 31/32; Fussilet, 41/49). Yine yukarıda zikredilenlerle diğer bazı ayetlerde insanın ihtiyaç ve sıkıntılarının giderildiği, kendini emniyet içinde ve başarılı gördüğü durumlarda dua isteğinin zayıfladığı, Allah’tan yüz çevirdiği, kendi güç ve yeterliliğini gözünde büyütüp bencil, nankör ve zalimce hareket ettiği vurgulanmaktadır (İsrâ’, 17/67; Lokmân, 31/32; Zümer, 39/8; Fussilet, 41/51).
Genellikle maddeci bir hayat anlayışına sahip kimselerde, “dünya hayatının faydaları (metâ) veya oyun ve eğlencesi bütün vakitlerini doldurmakta, dua gibi insanı yüksek gayelere yönelten tecrübelere yabancı kalmaktadırlar (Tekâsür, 102/1; En’âm, 6/32; Muhammed, 47/36). Bir ayette mal, çocuk vb. şeylerin insanı Allah’ı anmaktan alıkoymaması gerektiği ifade edilmektedir (Münâfikûn, 63/9).

Yine bu sebeple ilahî dinler insan şuurunda dinî inanç ve duygunun, mümkün olduğu kadar canlı, etkili bir hâlde bulunmasını sağlamanın bazı çarelerini (bazı dua ve ibadetleri) insan için bir görev hâline getirmiştir. Başa gelen sıkıntı ve zorluklardan kurtulmak için Allah’a dua edilmesinin istenmesi (Mü’min, 40/60) yanında, ilahî dinler bilhassa refah ve rahatlık durumlarında insanın Allah’ı hatırlamasını, böylece bu inancın kontrolü altında bencil ve anti-sosyal isteklerine kapılmamasını sağlamayı hedeflemiştir.

Dua ve zikir mânâsına gelen salâtın (namaz) müminler için günün belli vakitlerinde yerine getirilecek bir vazife olması (Nisâ’, 4/103), insan şuurunda Allah inancının devamlılığını ve buna bağlı olarak tabiatının daha
yüksek güçlerini harekete getirerek dünyada dengeli ve sağlıklı bir yaşayışı gerçekleştirme gayesini güder. İnsan tabiatının ahlaki ve kutsal yönelişlerinin ihmal edilmesi, onu manen kör bir varlık hâline getirmektedir.
Görüldüğü gibi insanlar, dua yönelişinde, Allah’ı sezme, arama ve O’na yönelmede farklı istidatlara sahiptir. Bazıları için dua ihtiyacı şahsî problemler, sıkıntılar ve memnunluk duygularının tesiriyle ortaya çıkan bir yöneliştir. Bazılarında tabiatı araştırırken tabiat ötesinin sınırlarına yaklaşmadır. Bazı kimselerde ise güneşin sıcaklığını, çiçeğin kokusunu duyar gibi duyduğu ilahî varlığa yakınlaşma, sevgi ve minnettarlığını sunma çabası olarak görülür.