Duanın Adabı

İster içinde bulunulan bir sıkıntı ve ihtiyacın, ister memnunluk durumunun veya varlıktaki harikuladelik ve estetik önünde içte doğan hayranlık duygusunun Allah’ı anmaya sevk ettiği bir durumda kulun dış görünüş ve psikolojik bakımdan, konumuna uygun bir edep içinde olması gerekir. Nitekim bir dua olan namazda kulun nasıl hareket edeceği tarif edilmiştir. Dıştan görünüşü itibarıyla bu hareketler, aslında insanın tabii saygı ve sığınma davranışlarını bir disiplin içine almıştır ve özü itibarıyla Mutlak Varlığı ve O’nun önünde güçsüzlüğünü, noksanlığını kabulü, hamd, şükür ve yardım isteklerini sunmayı ifade eder. Namaz ve her türlü dua davranışında edebin esasını, kulun kibir ve bundan doğan gösteriş, kabalık ve gaflet içinde olmaması teşkil eder. Bir ayete göre Rabbin huzurunda olanlar büyüklenmezler, aksine O’nun büyüklüğünü anarak (tesbih) secde ederler. Yine Allah’ı anan kimsenin huşu içinde yalvarma vaziyeti alması, saygılı ve sesini yükseltmeden anması gerekir. Bunun aksini yapmak gafilliktir (A’râf, 7/205-206). Duanın gönülden ve gizlice yapılmasını isteyen başka bir ayette de bunun aksine davranmak, Allah’ın hoşlanmadığı bir iş ve haddi aşmak olarak kabul edilmiştir (A’râf, 7/55).

Dua ederken kul, Allah’a karşı korku ve saygı içinde, aynı zamanda istekli ve ümit içinde olmalıdır (A’râf, 7/56). Rivayete göre, yüksek sesle tekbir getirmeye başlayan bazı Müslümanlara Hz. Peygamber engel olmuş ve “siz sağır ve uzaktaki birine değil, her şeyi duyan ve gören Allah’a dua ediyorsunuz” demiştir.48 Bu olayla ilgili olarak nazil olan ayetlerde Allah’ın insanlara yakın olduğu, biri dua edince, Allah’ın onun duasına karşılık verdiği belirtilmiştir (Bakara, 2/186). Hz. Peygamber ayrıca kişinin duayı duyarlı bir kalple yapmasını, isteğini kesin ve sade bir dille belirtmesini, kabulü için acele etmeyip ısrarla istemeye devam etmesini tavsiye etmiştir.

Allah huzurunda kulun nasıl bir edep içinde olacağı veya bir bakıma ettiği duanın hangi şartlarda kabul edileceği konusunda, ilgili kitap veya bölümlerde maddeler hâlinde bazı esaslara yer verilmiştir. Burada duanın konusu, vakti, yeri, başlama ve bitirme şekli, duada vücudun alacağı durum üzerinde uzunca durulmuştur. Gazâlî duanın gönülden, gizlice ve alçak sesle yapılması esaslarını da içine alan on maddelik bir adap listesi vermektedir. Buna göre dua mübarek vakit ve yerlerde, kıbleye dönülerek ve Allah’ın adıyla başlanarak, günahlara pişmanlık duyularak yapılmalı, kabulü için acele etmemeli, kabul edileceğine inanarak, ısrarla duaya devam olunmalıdır. Gazâlî, İhyâ, I. 304-309
Diz çökerek elleri yukarı kaldırmak ve içe kapanıp Allah’a övgü ve dualarını yöneltmek, insanın genel ve tabii dua vaziyeti olduğu söylenebilir. Hz. Peygamber’i dua ederken görenler, bazen onun koltuk altları görülecek şekilde ellerini yukarı kaldırdığını, duadan sonra ellerini yüzüne sürdüğünü bildirmişlerdir. (Buhârî, “Deavât”, 23; Tirmizî, “Deavât”, 11)

Bazen hamd, tekbir, tesbih ifade eden sözleri belli sayıda tekrar ettiği ve bunu yaparken parmak boğumlarını kullandığı söylenmiştir. (Tirmizî, “Deavât”, 72)
Bununla beraber sayılı tesbih işinin çok vakit almasına taraftar olmadığı görülmektedir. Bunun yerine başına “yaratıklar sayısınca” veya “arş ağırlığınca” gibi ifadeler eklemek suretiyle üç kere tekrar etmenin yeteceğini, ayrıca bir isteği arz etmeden önce Allah’a hamd, sena ve Peygamber’ine salat ve selam etmenin uygun olacağını söylüyordu.(Ebû Dâvûd, “Salât”, 358)