İslam’da ibadetlere uhrevi, muamelata ise dünyevi hükümler terettüp etmesi genel bir kural ise de, onların her biri nitelik ve nicelikleri bakımından birbirinden tam bağımsız olmaması sebebiyle, ibadetlere sıhhat ve fesat gibi dünyevi; muamelata da vücup, hurmet ve ibaha gibi uhrevi hükümler taalluk eder. Bu itibarla, ibadetlerle ilgili hükümler yalnızca kul ile Allah arasındaki ilişkileri düzenlemekle kalmaz. Onların belirli nitelik ve niceliklerle kayıtlanması veya hükümleri arasında bazı geçişlerin bulunmasından (mesela, orucun kaza veya kefareti olarak fakirleri yedirme, giydirme veya köle âzad etme gibi), ibadetlerin yalnızca Allah ile kul arasındaki içkin ve ferdî bir ilişkinin düzenlenmesi değil, aynı zamanda toplumsal bir projenin de parçası oldukları anlaşılır. Ayrıca, birey ve toplum hayatıyla ilgili konularda doğruluk, adalet, emniyet, karşılıklı hak ve sorumluluklara riayet etme gibi genel hukuk ve ahlak ilkeleriyle de insanlar, bireysel ve toplumsal açıdan geliştirilmek istenmiştir. Böylece insanın, hem diğer insanlarla hem de Allah ile olan ilişkilerinde en yüksek ahlaki değerlere ulaştırarak, erdemli bir toplumun kurulması hedeflenmiştir. Bu durum, İslam’ın tevhid anlayışının da tabii bir yansıması niteliğindedir.
İbadetin Hükmü
