Kavramsal Çerçeve: “Salât”

Dilimize Farsçadan giren ‘eğilmek’ mânâsındaki “namaz”; Kur’an’da “salât” adıyla yüzden fazla yerde tekrarlanır. Salât, Arapçada genellikle dua mânâsına kullanılır. Ayrıca sallâ fiili, rükû ve secdede yaptığımız gibi beli bükmek suretiyle, salveyn denilen oylukların başındaki iki tümsek kemiği hareket ettirmek demektir. “Salât”ın salâ kökünden ‘patlama’, ‘parlama/tutuşma’ anlamına geldiği de bilinir. Istılahta ise, Allah’ın emrettiği, Resulullah’ın (sas.) fiilen gösterdiği, İslam’ın temel rükünlerinden namaz ibadetinin adı olarak kullanılır.

Kur’an’da namaz, bazen onun temel ögelerinden kıyam, rükû ve secde emredilerek, bazen namazın içerdiği hamd ile tesbih, bazen tekbir, zikir, tövbe, istiğfar, huşu, kunut, inabe, ihbât, dua… emredilerek farziyeti sürekli hatırlatılan bir ibadettir. Böylece Kur’an, namazın; Allah’ı tüm noksanlıklardan uzak tutarak yüceltme, O’na yönelme, hamd ü senada bulunma, gönülden saygıyla boyun eğme, huşu duyma, içtenlikle tövbe ve dua etme, yalvarıp yakarma, O’nun sonsuz nimetlerini, güç ve kudretini, büyüklüğünü, emirlerini, yasaklarını hatırlama ögelerinin yer alması gerektiğinin altını çizer.

Bu kavramsal çerçeveden yola çıkarak tanımlamaya çalışırsak: Namaz, Allah için yapılan kıyam, rükû ve secdedir. Küfrün/şirkin her türlüsüne, tapınmanın ve bağlılıkların her çeşidine, nefsin ve şeytanın tüm arzularına karşı Allah adına kıyam, Kahhâr ve Cebbâr olan Allah’ın huzurunda saygı ve tevazuyla baş eğiş, O’nun azameti ve yüceliği karşısında haşyetle yere kapanıp hamd ile tesbih ediş demektir. Namaz kılınan yere mihrâb denildiğinden, namaz, harp alanında nefisle ve şeytanla savaşıp onlara galebe çalmaktır. Isfehânî’nin Müfredât’ında ifade ettiği gibi, mihrabın hakkını vermek, şeytanı ve nefsi yenmektir. Keza patlama, parlama (salâ) anlamı itibarıyla devam edersek namaz, Allah’ın düşmanlarına, nefse, şeytana ve tüm kötü(lük)lere karşı bir tavır alıştır.