Ramazan Orucu

Müslümanlara farz olarak oruç yükümlülüğü getirilmesi, Hz. Peygamber’in Mekke’den Medine’ye hicretinden bir buçuk sene sonra Şaban ayının onuncu günü gerçekleşmiştir. Resulullah (sas.) vefat edinceye kadar dokuz yılda dokuz Ramazan orucu tutmuştur. Orucun farz kılındığını bildiren ayetler şöyledir:
Ey iman edenler! Sizden öncekilere olduğu gibi, size de oruç tutmak farz kılınmıştır; umulur ki, bu sayede takvalı olursunuz. Oruç sayılı günlerdedir. İçinizden hasta veya yolculukta olanlar başka günlerde tutabilirler; hasta veya yolcu olmadığı hâlde oruç tutmakta zorlananlar ise bir fakir doyumluğu fidye vermelidir. Daha fazlasını veren, kendine daha fazla iyilik etmiş olur; fakat yine de, eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır (Bakara, 2/183-184).

Oruç, kazandırdığı birçok faydaya rağmen insan nefsine ağır gelen ilahî bir emirdir. Bu sebeple olmalıdır ki, önce ibadetlerin en hafifi namaz, sonra orta zorlukta olan zekât, daha sonra da belki en zoru olan oruç emredilmiştir. Böylece mükellefler kolaydan zora doğru bir alıştırmaya tâbi tutulmuştur. Hac ibadeti ise, ömürde bir defa farz olduğu için bu değerlendirmenin dışında tutulmuştur.

Hz. Peygamber Ramazan orucu farz kılınmazdan önce Mekke halkının yaptığı gibi, Muharrem ayının onuncu günü olan aşure gününde oruç tutmuştu. Medine’ye hicret edince bu orucu devam ettirmiş ve başkalarına da emretmişti. Fakat Ramazan orucu farz kılınınca kendisi âşûrâ gününde oruç tutmayı bırakmış, bundan sonra Müslümanlardan dileyen bu günde oruç tutmuş dileyen tutmamıştır.(Buhârî, “Savm”, 69) Ayrıca Allah Resulü (sas.), Ramazan orucu farz kılınmadan önce ve sonra eyyâm-i bîd olarak nitelenen kamerî ayların 13, 14 ve 15. günlerinde de oruç tutmuştur.

Bir Müslümanın oruçla ve oruç ayı Ramazanla ilişkisi çocukluktan başlayarak bir ömür boyu devam eder. Bundan dolayı mümin, hayatının hangi safhasında olursa olsun geriye dönüp baktığında kendisini bütünüyle kavrayan Ramazanları hatırlar.

Ramazan orucunun güneş değil ay takvimine göre tutulması, çeşitli fayda ve hikmetler barındıran bir durumdur. Her şeyden önce bu, İslam’ın bölgesel değil evrensel bir din olduğunu gösterir. Çünkü güney yarımkürede yaşayanlar, sözgelimi güneş takvimine göre en sıcak günler olan yaz aylarında oruç tutarken, kuzey yarımküredekiler en kısa günler olan kış aylarında, birileri baharda tutarken diğerleri sonbaharda oruç tutacaklardır. Böylece bu değişim, dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan insanlar arasında adaleti sağlayacaktır. Aynı zamanda, ay takvimi güneş takviminden on gün kısa olduğu için, ortalama ömür sürmüş bir Müslüman dört mevsimin her diliminde oruç tutmuş olacak, dolayısıyla farklı bölgelerde yaşayanlarla sağlanan adalet, kolay ve zor günler açısından Müslümanın kendi hayatında da gerçekleşecektir.

Farz orucun ara vermeksizin peş peşe bir ay süreyle tutulması da üzerinde düşünülmeye değer bir konudur. Zira ayda üçer gün oruç tutarak bir sene zarfında aynı sayı fazlasıyla elde edilebilirdi. Tecrübi psikoloji, bir insanın aralıksız otuz kırk gün alacağı eğitim neticesinde birtakım yeni alışkanlıklar kazanabileceğini söyler. Dolayısıyla Ramazan ayı süresince hayatına ve davranışlarına daha bir özen gösteren, kendi kendini disipline sokarak nefsini terbiye eden kişinin söz konusu müspet alışkanlıkları daha sonra da devam ettirmesi kuvvetle muhtemeldir.

Ramazan ayı âdeta bütün Müslüman toplumunun manevi âleme seferidir. Toplum olarak Müslümanlar daha yoğun bir dinî hayatı teneffüs ederler.

Toplum, gündüz orucuyla, gece teravih namazıyla, fitre, sadaka ve zekâtıyla, itikâf ve Kadir Gecesi’yle ve nihayet Kur’an’la bir ay boyunca somut bir şekilde dinî yaşantı içine girer.
Öyle ki tutulan orucun yanı sıra, gece kılınan teravih namazları ve genellikle mükelleflerin bu ayda vermeyi âdet edindikleri zekât, toplumda büyük bir manevi arınmayı temin eder. Zaten Ramazanın sözlük anlamı “yakmak ve yakıcılık” demektir. Ruh, her türlü günah, kir ve çirkin alışkanlıklar yakılarak posasından ve cürufundan arındırılmış som altın olur.

Hz. Peygamber’in müjdesiyle “Faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutanın geçmiş günahları bağışlanır”. (Buhârî, “İmân”, 28)
Ramazanın önemi, insanlık için bir kılavuz olan, içerisinde yol gösterici ve Hakkı batıldan ayırıcı mesajlar bulunan Kur’an’ın bu ayda inmesinden kaynaklanır (Bakara, 2/185). Kültürümüzde Ramazan, on bir ayın sultanı diye anılır. Her hâlde onun “ayların sultanı” sayılması son vahiy ve “sözlerin sultanı” olan Kur’an’ın bu ayda inmesiyle birebir irtibatlıdır. Bu anlamda Ramazan, deyim yerindeyse vahyin doğum ayıdır. Bundan dolayı müminler topluluğu için Ramazan, aynı zamanda Kur’an ayıdır.