Hz. Peygamber’in (sas.) vefatından bir süre önce vahiy kesilmişti. Peygamber Efendimizin arkadaşları, bu durumla ilgili olarak ancak onun vefatıyla kesin kanaate ulaşmışlardı. Son okumada tertibi belli olan ve pek çok sahabi tarafından bu son şekliyle ezberlenen Kur’an, namazlarda ve diger vesileler ile okunmaya devam ediyordu. Fakat Yemame ve diğer savaşlarda Kur’an’ı iyi bilen sahabilerin şehit olması, Hz. Ömer’i. telaşlandırarak harekete geçirmiştir. Kur’an’ın toplanması fikrını Halife Hz. Ebu Bekir’e açan Hz. Ömer, makul gerekçeler ileri sürerek onu ikna etmiştir. Hz. Ebu Bekir, ilk anda bu işe sıcak bakmamıştır. Bunun sebebi de kendisinde bir kitap düşüncesinin olmaması değil, Hz. Peygarnber’in yapmadığı bir işi yapmaktan çekinmesiydi. Esasen Kur’an’ın ileride bir kitap biçimini alacağını, Hz. Peygamber’in yakınında bulunan arkadaşları sezinlemekte idi. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de çokça (261 defa) geçen kitab kelimesi, Müslümanların zihnine bir kitap düşüncesini yerleştirmişti. Kur’an’daki kitab kelimelerinden bir kısmı eski ilahi kitap ve sayfalara işaret etse de azımsanamayacak bir kısmı, doğrudan Kur’an-ı Kerim’e işaret etmektedir. Böyle olunca Allah, Kur’an’ın ileride bir kitap olacağını zaten haber vermiş olmaktaydı. Nitekim Allah tarafından gönderilen Tevrat, Zebur ve İncil gibi vahiyler de kitap şeklini almış ve kitap olarak intikal etmiştir. Kendisi ikna olan Hz. Ebu Bekir konuyu Zeyd b. Sabit’e açmış, başlangıçta Zeyd bu ağır işi yüklenmek istememiştir. Onu endişelendiren ve tereddüde sevk eden en önemli husus, yapılmak istenen şeyin çok önemli ve sorumluluk isteyen bir iş olmasıdır.
Sonunda Ebu Bekir, Zeyd’i bu işe ikna etmiş ve ortaya konulan usuller çerçevesinde Kur’an’ın toplanmasına başlanmıştır. Buna göre bütün ashaba mescitte duyuru yapılmış, uzakta olanlara haber gönderilmiş; yanlarında yazılı Kur’an nüshaları ve parçaları olanların iki şahitle birlikte bunu heyete getirmeleri istenmiştir. Kur’an’ın toplanması işi heyet üyelerinin kendi aralarındaki kapalı bir çalışma olmayıp herkesin gözü önünde ve uzun bir zaman içerisinde yapılmıştır. Duyuru üzerine ashap yazılı metinleri şahitleriyle birlikte heyete getirmiş, Zeyd ve heyet üyeleri son okumaları da dikkate alarak bunları kontrol etmiş ve yazmışlardır. Böylece Kur’an, yazılı malzeme ve ezber yardımıyla hiç eksiksiz olarak toplanmış ve son okumadaki sure tertibi gözetilmeksizin sadece düzgün bir biçimde yazılarak Halife Ebu Bekir’e teslim edilmiştir. Bu yazımda başka lehçelerin okuyuşlarını da kabullenen ‘yedi harf’ izni sebebiyle esnek davranıldığından metin Kureyş lehçesi dışındaki okuyuşlara da uygun durumda idi. Çünkü bu çalışmanın temel hedefi, Kur’an metnini korumak ve ileride oluşabilecek anlaşmazlıkların önünü almaktı. İki kapak arasındaki bu derlemeye Mushaf adı verilmiş ve o, Ebu Bekir’den sonra Ömer’e, onun vefatı ile de kızı ve aynı zamanda Resulullahın eşi olan Hafsa’ya intikal etmiştir (Buhari, “Fedailu’l-Kur’an”, 3, 4; “TeVbe”, 20). Hz. Ebu Bekir’in önderliğinde titiz ve sistemli şekilde toplanan Kur’an ayetlerinden oluşan Mushaf üzerinde görüş birliği oluşmuştur. Peygamber Efendimizin arkadaşları yapılan işi onaylamış ve hiçbir kimseden yapılan işe ve ortaya çıkan Mushaf’a yönelik bir itiraz gelmemiştir. Hz. Osman’ın Kur’an metnini çoğaltma işinde bu nüshayı esas alması da oluşan görüş birliginin bir başka delilidir.
