İlahi Kitap

Allah Teala insanı iradeli bir varlık olarak yaratmıştır. Rab isminin gereği olarak onunla irtibatı vahiy ile sürdürmüştür. Bu irtibat ile irade- sini iyi yolda kullanması için ona sürekli telkinde bulunmuştur. Bu tel-
kin, insanın iradesini sınırlayıcı veya etkisizleştirici değil, destekleyici ve itici bir müdahaledir.

İlahi telkinin en açığı ve bağlayıcı olanı peygamberler aracılığı ile gönderilen vahiydir. Sözgelimi “Nuh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, Harun’a ve Süleyman’a vahyetmiş ve Davud’a da Zebur’u vermiştik” (Nisa, 163) mealindeki ayette bu vahiy açık biçimde ifade edilmiştir. Ayette sınırlı sayıda peygamber isminin geçmesi vahyin
onlarla sınırlı olduğu anlamına gelmez. Sayılanların örnek olarak seçildiği anlamına gelir. Ayette asıl verilmek istenen, Allah’ın ilk insan Hz. Adem’den itibaren bütün insanlara peygamberler aracılığı ile doğru yola çağıran ve bağlayıcılığı bulunan vahiy gönderdiğidir.

Tarihi süreç içerisinde farklı zaman ve mekanlarda peş peşe gelen vahiyler birbiri ile çelişmez. Bunu vurgulamak için Kur’an’da sık sık “Kendinden önceki kitapları doğrulayan” (Al-i İmran, 3) şeklinde ifadeler bulunur. Öyleyse her peygambere gelen vahiy, bir öncekinin devamı ve doğrulayıcısıdır. Her bir peygambere ayrı ayrı vahiy gönderilmesi, o döneme yönelik yeni ihtiyaçlara cevap olsun diyedir. Bir baş-ka neden de, sonraki nesillerin hak yoldan sapması ve yeni bir uyarıya ihtiyaç duyulmasıdır. Hz. Muhammed’e (sas.) gelen vahiy, vahiy zincirinin son halkasıdır. İşte bu vahiylerden bir kısmı Kur’an’da “suhuf” ve “kitap” şeklinde isimlendirilir. Buradan hareketle “ilahı kitab”ı, genel anlamda Allah’ın peygamberlerine gönderdiği vahiy, özel anlamda ise Kur’an’da “suhuf” ya da “kitap” şeklinde nitelen vahiy olarak tanımlamak mümkündür. Ancak daha sonraki dini terminolojide “ilahi kitap” kavramı, iki kapak arasına alınmış yazılı vahiy metni, şeklinde sınırlandınlarak ıstılaha dönüştürülmüştür. Söz konusu ıstılah anlamında ilahi kitap denildiğinde Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an anlaşılmaktadır.

Kur’an’da kendilerine kitap veya suhuf verilen beş peygamberden bahsedilmektedir. “Şüphesiz ki, Musa’ya Kitab’ı verdik Arkasından peygamberler gönderdik Meıyem oğlu İsa’ya da açık deliller verdik ve onu Ruhu’l-Kuds ile destekledik” (Bakara, 87) mealindeki ayette Hz. Musa’ya Kitap verildiği haber verilir. “Onların ardından yanlarındaki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa’yı gönderdik ve ona içinde hidayet ve öğüt bulunan Tevrat’ı tasdik eden olarak yine içinde hi day et ve nur bulunan İncil’i verdik.” (Maide, 46) mealindeki ayet ile Hz. İsa’ya İncil’in verildiği bildirilir. “Davud’a da Zebur’u vermiştik” (Nisa, 163) mealindeki ayet ile Hz. Davud’a Zebur’un verildiği ifade edilir. “İşte bu hüküm ilk sahifelerde vardı.

İbrahim’in ve Musa’nın sahifelerinde … ” (A’la, 18-19) mealindeki ayet ile de Hz. Musa gibi Hz. İbrahim’e de sayfalar anlamında “suhuf” verildiği bildirilir. Verilen ayetlere dikkat edildiği takdirde ilahi kitapların birbirinin doğrulayıcısı olduklarına sürekli vurgu yapıldığı görülür. Bu durum “Sana kitabı (Kur’an) hak ile kendinden öncekini doğrulayıcı olarak indirdi. Bundan önce de insanlara doğru yolu göstermek için Tevrat ve İncil’ i indirmişti. Bir de Furkan’ı indirdi.” (Al-i lmran, 2-4) mealindeki ayette açıkça belirtilir.
Bu noktadan hareketle ilahi kitap olarak bilinen metinler arasında çelişki bulunması durumunda önceki metinlerin tahrife uğradığı veya insan müdahalesine maruz kaldığı sonucuna varılabilir. Tevrat, Zebur ve İncil’in Kur’an ile karşılaştırılmasından anlaşılıyor ki, bir ilahi kitapta bulunmaması gereken bazı hususlar onlara girmiştir. Bu da o kitapların zaman içinde insan müdahalesi ile tahrife uğradığını gösterir. Bu tahrif bazen lafız ve mana ile olabileceği gibi bazen de sadece manaya yönelik bir yorum şeklinde olabilir. Bu konuda geniş bilgi için kelam ilmi ve dinler tarihi kaynaklarına bakılabilir.
İlahi Kitap, İradeli Varlık, Vahiy, Suhuf,