Kur’an-I Kerim’de Allah-İnsan İlişkisi

Allah Kur’an’ı, ondan önceki kitap ve sahifeleri insana gönderilmiştir. Bunların gönderilişinin, insanın varlığını anlamlı kıldığı da söylenebilir. Öyle olunca bütün vahiylerin merkezinde hedef ve muhatap olarak insan yer almaktadır. Allah, kitabı gönderen ve insanı yaratan bir varlık olmasına rağmen kendisini, zatı ve sıfatlarıyla insana göre tanımlamakta ve tanıtmaktadır. Bütün vahiylerin özünde yer alan bu gerçek, son vahiy olan Kur’an-ı Kerim’de daha belirgindir. Bir bakıma Kur’an, insan merkezliliği çok açık bir biçimde ortaya koyan bir kitap niteliğindedir. Kur’an, gönderiliş maksadına uygun bir biçimde, insana yüce yaratıcısını, içinde yaşadığı evreni, bu evrene hakim olan mutlak ve göreceli güçleri, insanın mutluluk ve saadeti elde edebilmek için yapması gerekenleri, ölümü, ölüm sonrasında hesaba çekilmeyi ve ahiret hayatının varlığını çeşitli vesilelerle sürekli olarak vurgular.

Kur’an’da, hata işlemeye açık, sınırlı bir varlık olan insanın, tam ve mükemmel varlık olan Allah ile nasıl bir ilişki kurabileceği konusu, ayrıntılı olarak açıklanmaktadır. Pek çok ayette insandan, akıl ve irade sahibi bir varlık oluşuna vurgu ile Allah’a kulluk etmesi ve yalnızca ona sığınarak yardım dilemesi istenmektedir. Ayrıca Allah ile kuracağı ilişkinin olumlu yönde gelişebilmesi için de iyi davranışlara teşvik edilip kötü davranışlardan sakındırılmaktadır. Bu teşvik ve sakındırma metodu da belirli bir ödül ve ceza sistemi eşliğinde sunulmaktadır.

Allah’ın insan ile ilişkisinin en belirgin göstergesi peygamberliktir. Allah bu yol ile insanlara (ve bir biçimde cinlere) emirlerini, yasaklarını, tavsiye ve telkinlerini bildirmiştir (42. Şura, 51). İn- san, evrene ve onun yaratıcısı olan Allah’a dair en doğru ve şaşmaz bilgileri bu yolla almıştır. Kur’an’da peygamberler, insanlık için bir rahmet ve mutluluk kaynağı olarak takdim edilir. Peygamberler insanların işlerini zorlaştırmak için değil, onları yaratılış gayeleri dogrultusunda yönlendirmek ve fıtratlarına ters gelen davranışlardan uzaklaştırmak için gönderilmiştir. İşte bu sebeple Allah, peygamberlere düşmanlık besleyenlere süre tanımış ve bu davranışlarından vazgeçmelerini kendilerine öğütlemiştir. Her türlü uyarı ve tavsiyeyi hiçe sayanlar ise Allah’ın şiddetli azabına uğratılmıştır.

Kur’an’da Allah-insan ilişkilerindeki bir başka husus ibadetlerdir. Aslında Allah, kulların yapacağı hiçbir şeye muhtaç degildir. İnsanın yaratılmasından önce de melekler gibi bazı varlıklar aratılmıştı. Bunlar, Allah’a kulluk ve itaatte kusursuz varlıklardır. Buna rağmen Allah, insanı yaratmış ve kendisine temsilci seçerek yeryüzüne göndermiştir. İnsanı yaratırken kendi ruhundan üfleyen ve kendisinde bulunan sıfatların bir kısmını sınırlı olarak insana da veren Allah, insanı sınamak için yeryüzüne göndermiştir. İnsandan istenilen, yaratıcısına inanıp ibadet etmesi ve yeryüzünde güzel bir hayat sürmesidir. Bunu yapabilmesi için Allah, ona güçlü bir akıl, muhakeme gücü ve hisler vermiş, ayrıca hayatın anlam ve değerini tanıtmak için peygamberler göndermiştir. Allah’a inanıp ona ibadet edenler ve iyi işler yapanlar imtihanı kazanmakta ve bu dünyadan iyi bir ödül ile ahirete geçiş yapmakta (10. Yunus, 26; 17. İsra, 9), böyle olmayanlar ise kendilerine verilen imkanları değerlendirmemenin cezasını hem dünyada hem de ahirette çekmektedirler (30. Rum, 16).

Allah-insan ilişkisinde diğer bir boyut, dua ve tövbedir. Biz, dua ve tövbenin gereğini ilk olarak insanlığın atası Hz, Adem ve eşinin hayatından öğreniyoruz. O ve eşi cennette iken verilen bir emrin gereğini yerine getirmeyip yasak ağaca yaklaştıklarında Allah onları uyarmış, hatalarının farkına varan Hz. Adem ve eşi Havva, Allah’a “Ey Rabbimiz! Biz nefislerimize zulmettik. Eger sen bizi bağışlamaz ve bize acımaz isen biz gerçekten zarara uğrayanlardan oluruz.” (7. A’raf, 23. Ayrıca bkz. 2. Bakara, 35-37) şeklinde dua ederek bağışlanmalarını dilemişlerdir. Kur’an-ı Kerim, duanın insan için gerekliliğini pek çok vesileyle de dile getirir.