Hz. Peygamber (sas.), çocukları çok severdi. Onları önemser, aralarına katılır, selam verir, hal hatırlarını sorar, seviyelerine iner, şakalaşır, duygularını paylaşır, gerektiğinde oyunlarına girer, onlarla birlikte olmaktan mutluluk duyardı. Bu nedenle Hz. Peygamber bir yolculuğa çıktığında çocuklar dönüşünü beklerler ve onu sevinçle karşılarlardı.
Çocukluk döneminde uzunca bir süre yanında kalan Hz. Enes’in tespitlerine göre Sevgili Peygamberimiz, çoluk cocuğuna, aile fertlerine, eli altındakilere çok merhametliydi. Çocukları sevmeyi, onlarla ilgilenmeyi, onları çeşitli tehlikeler karşısında korumayı cehennemden kurtuluşa vesile sayardı. Peygamber Efendimizin benimsediği ilkelere göre, ancak şefkatli ve merhametli olanlar çocukları severler, kucaklarına alarak öpüp okşarlar, merhametten yoksun olanlar ise çocuklara ilgi ve sevgiden uzak dururlar.
Hz. Peygamber, inanç, ibadet ve ahlak konularının çocuklara yumuşaklıkla anlatılmasını ister, katı ve kaba davranılmasını vasaklardı. Kendisi de bu konularda çok hoşgörülü davranırdı. Hatta oruç gibi ibadetlere ilk başlayan çocuklarla bizzat ilgilenir ve vaktin kolayca geçmesine yardımcı olurdu. Namaz kılarken de torunları Hasan ile Hüseyin ve Zeyneb’in kızı Ümame’nin, omzuna binmesini hoş görürdü. Böylece çocuklarda hem dedelerine hem de namaza karşı sevgiye dayalı bir ilgi değardı. Bunun dışında degişik zamanlarda Sevgili Peygamberimiz deve taklidi yaparak torunlarını sırtına bindirir ve onlarla şakalaşırdı.
Sevgili Peygamberimiz, özellikle yoksul, kimsesiz, hizmetçi ve öksüz çocuklarla yakından ilgilenir ve bunlarla daha yakından ilgilenilmesini isterdi. Bir defasında Peygamberimiz oyun oynayan çocukların yanında ağlayan bir kız çocuğuna rastladı. Kız çocuğu, ev sahibinin un alıp gelmesi için verdiği iki lirayı çocukların oyununu izlerken kaybetmişti, bu yüzden ağlıyordu. Peygamber Efendimiz ona iki lira verdi, ama kızcağızın ağlaması devam ediyordu. Çünkü siparişi alıp eve iletmekte gecikmişti, ev sahibinin azarlamasından korkuyordu. Peygamberimiz terk edip gitmedi, çocuğun problemiyle ilgilendi, alışverişten sonra elinden tutup onu çalıştığı eve kadar götürdü. Ev sahibi, Peygamberimizin gelişinden çok mutlu oldu ve Sevgili Peygamberimizle yüz yüze gelmenin sevinci içinde bu kız çocuğunu Allah rızası için özgür bıraktı.
Peygamber Efendimiz, hicri 7 (629) yılında ashabıyla birlikte umreden dönerken Uhud Savaşı’nda 0/625) şehit düşen Hz. Hamza’nın kızı Ümame’yi devesinin terkisine bindirip Medine’ye götürdü. Sevgili Peygamberimiz, ashap evlerine gitmeden, bu öksüz kız çocuğuyla kimin ilgileneceğini, kendisini hayata kimin hazırlayacagını sordu. Bu esnada hemen peş peşe üç kişinin öne çıktığı görüldü. Bunlardan biri, Zeyd b. Harise idi. Çünkü Resul-i Ekrem (sas.), şehit düşmeden önce amcasıyla Zeyd arasında kardeşlik kurmuştu. Bu yönüyle Zeyd, Ümame’nin eğitimiyle ilgilerırnek istedi. İkincisi, Hz. Ali idi. Ümame, Hz. Ali’nin amcasının kızıydı, bu nedenle bakımı kendisine verilirse sevinecekti. Üçüncüsü ise Hz. Ali’nin ağabeyi Cafer’di. Ümame, biryandan amcasının kızıydı, öte yandan Cafer’in eşi Esrna, bu kızcağızin teyzesiydi.Bu üç kişinin yarışırcasına bir şehit çocuğu ile ilgilenmeleri, peygamber Efendimizi çok duygulandırdı. Çünkü o öteden beri, yetimi görüp gözetenle cennette yan yana olacağını müjdeliyordu. yaşanan bu gelişme, müjdenin iyi anlaşıldığını gösteriyordu. Peygamberimiz, hoşnutluğunu şöyle belirtti:
Ey Zeyd, sen Allah ve Resulünün dostusun. Ey Ali, sen de benim kardeşim ve dostumsun. Sana gelince ey Ca’fer, sen de bana yaratılışça ve huyca çok benzersin. Teyzesiyle evli olman sebebiyle Ümame’yi gözetmeye sen daha uygunsun. (Sahih-i Buhdri Muhtasarı Teaid-i Sarih. Tercemesi, VIII. 119 vd.).
Peygamber Efendimiz, yaptığı yanlış bir işten dolayı çocukları azarlamaz ancak yapılan işin yanlışlığını kırmadan söyler ve doğru davranışı gösterirdi. Rafi’ adlı bir zatın başından geçen bir olay, bu konuda güzel bir örnek sayılır. Bu kişi başından geçen olayı şöyle anlatır:
Henüz çocukken bir hurma ağacı taşlamıştım. Beni Hz. Peygamber’e götürdüler. Buyurdu ki “Ey oğulcuğum! Hurmayı niçin taşladın?” Ben; “Karnım açtı, yemek için.” deyince Hz. Peygamber, “Yavrum! Acıktığın zaman bir daha hurmayı taşlama, kendiliğinden altına düşenlerden ye!” buyurdu. Sonra başımı okşadı ve “Allahım! Bu yavrunun karnını doyur.” diye dua etti (İbn Mace, “Ticaret”, 67).
Bu olayda dikkatimizi çeken ilk şey, Peygamber Efendimizin bu çocuğa, “Ey oğulcuğum!” diye tatlı bir üslupla ve incitici olmayan bir ses tonuyla hitap etmesidir. İkinci husus, bir daha ağacı taşlamamasını söyleyerek hatasını kavratmasıdır. Üçüncü ve daha önemli bir husus da açlık nedeniyle hurma yeme ihtiyacı hissederse kendiliğinden alta düşeni yemesinin doğru olacağını söylemesi ve dua etmesidir.
Hz. Peygamber devrinde çocuklar, toplum hayatının bir parçasıydı. Bayram namazının kılınacağı musalla denilen yere, kadınlarla birlikte çocuklar da gelirdi. Hz. Peygamber, namaz kıldırırken çocuk ağlaması duyarsa namazı kısa surelerle çabucak bitirirdi. Böylece çocuğun rahatsızlığının, annesinin de huzursuzluğunun önüne geçmiş olurdu.
Hz. Peygamber, savaşlarda çocukların öldürülmemesi, çocuklarla annelerin birbirinden ayırılmaması doğrultusunda komutanları ve askerleri uyarırdı. Çocukların, güçlerine ve yaşlarına uygun düşmeyen ağır işlerde çalışmaya zorlanmalarının da doğru olmadığını söyler, kazanç için çocukların istismarına izin vermezdi.
Hz. Muhammed (sas.) kız ve erkek çocuklar arasında ayrım yapmazdı. İslam’dan önceki cahiliye çağında, kız çocukları doğuştan potansiyel suçlu gibi algılanırlar, tüketici olarak görülürler, hatta ailesi için utanç kaynağı sayılırlardı. Bu anlayış, kimi aileleri kız çocuklarını diri diri kuma gömüp öldürmeye kadar sürüklerdi. Cahiliye dönemi, kız çocuklarının acımasızca öldürülüşünün tüyler ürperten acıklı hikayeleriyle doludur. Hz. Peygamber, cahiliye çağı anlayışını yıkarak kız çocuklarına gereken önemin verilmesini emretmiş, kız çocuklarını eğitip hayata hazırlayanları büyük sevaba erişmek ve cenneti kazanmakla müjdelemiştir. Hz. Peygamber’in kız çocuklarına kazandırdığı bu yeni statü, önemli bir zihniyet değişiminin de müjdecisi olmuştur.
Peygamber Efendimiz Müslümanlara, çocuklarına iyi bir isim vermelerini, beden ve ruh sağlığına önem vermelerini, bu doğrultuda onları gerekirse ata binmek, ok atmak, yüzme gibi sporlara yönlendirmelerini ve uygun bir eğitim öğretimden geçirmelerini, onlara çağın şartlarına uygun yararlı bir meslek kazandırmalarını, aralarında eşit davranmalarını ve geleceğe dönük olarak güzel bir aile yuvası kurabilecek ortamı oluşturabilmek için çaba göstermelerini tavsiye ederdi. Peygamber Efendimizin belirttiğine göre, çocuğa verilecek iyi bir eğitim öğretim/terbiye, ona bırakılabilecek en kıymetli miras sayılır. Bununla beraber Sevgili Peygamberimiz aile büyüklerine, çocuklarının ekonomik durumlarıyla ilgilenmeleri gerektiğini de çeşitli vesilelerle hatırlatmıştır.
